En çok canımızı yakan kişilerden nefret ederiz.
Acı veren ve üzüntü duymamıza sebep olanlara duyulan öfke ve nefret ile intikam alma hissi duyarız. Başımıza gelen olaylara ve yaşadığımız acılı günlere olan nefretimiz zamanla yerini öç alma dürtüsüne bırakır.
İnsanın doğal fıtratında olan acı, üzüntü ve keder duyguları gibi nefret, kin ve intikam hissi gibi uyarıcı duygular da bulunur. Kişiler, ortamlar, olaylar, nesneler, insan toplulukları veya sosyal gruplar hedefe konularak, acımızı çıkaracağımız nedenler bulmaya çalışırız.
Amaç tatmin olmak, acı ve üzüntü veren kaynağa zarar vermek ya da ortadan kaldırmaktır. Çünkü zarar gördüğümüz kadar zarar vermekisteriz.
Acı çekmemize, hüzün duymamıza, zarar veren olayları yaşamamıza sebep olan şeyleri intikam duygularımızın merkezine koyarak hayata, insana, varlığımıza ve bulunduğumuz zamana-şartlara meydan okumanın öfkesiyle dolarız.
Ancak intikam duygumuzu sonlandırdığı, öç alma dürtümüzü doyurduğu, sinir katsayımızı bitirdiği oranda sakinleşme ve nefret duymaktan vaz geçme haline dönüyoruz.
Doğru mu?
Tartışılır… Çünkü hesap sormak veya haksızlık karşısında haksızlık yaratmak, kimseye verilen bir ayrıcalık değil. Yakıcı-yıkıcı olmadığı, zarar vermediği, insanı ve varlığı yok olmaya götürmediği sürece, doğal yollardan zamanın tedavi edici sürecine katılmak mantıklı olandır.İşi barbarlık seviyesine indirgememek asıl olandır.Zira vahşi duygular ve kontrol edilemeyen dürtülerin ortaya çıkardığı davranış, ancak barbarlık olmakta. Yani yıkıcılık, yok etme, zarar verme, acılara yol açma ve sonrasında pişmanlıkları duymaya sebep olan zamanları yaşamak kaçınılmaz oluyor.
Pişmanlık duyarak geri dönmenin zor olduğu zamanlar yaşamaktansa, kontrollü davranmak ve ileri düşünerek hareket etme düşüncesini sorgulamak insani bir hareket olacaktır.
İntikam “Haksızlık yapanın cezalandırılması, suç işleyeni hak ettiği şekilde cezalandırma, yapılan kötülüğe karşılık verecek şekilde davranma itibariyle öç duygusunu tatmin etme” manasına gelir. Ama bunun sınırsız ve kontrolsüz şekilde yapılmasıdır zarar veren ve sıkıntı yaratan. İşi yakma, yıkma ve ölüm seviyesine yükseltmenin bir manası olmadığı gibi hiç kimseye de bu hakkın verilmediği unutuluyor.
Bu yüzden terbiye şart!
YORUMLAR