Aklımızı kullanmasını bilmek önemli…
Sahip olunan potansiyeli, yeteneği ya da zekâyı yaşamımızla uyumlu halde tutarak kullanabilmek insana çok şey kazandırır. Kullanmasını bilmemek, yanlış kullanmak veya potansiyel güçleri kötülük ve yıkıcılık üzerine programlayarak olumsuz alanlarda kullanmaya çalışmak kişiye bir şey kazandırmıyor.
Bilinen gerçek şu ki akıl gücü ile düşünce ayrılmaz bir bütündür. Düşünce ve yaşamı sürdürme adına kişinin kullanmak zorunda olduğu zihinsel süreçler insan için hayati öneme sahiptir. Sağlıklı bir akıl gücü ile düşünceler ve hayatı sürdürmeye yarayan tüm her şey sağlıklı ve güvenli zamanları yaşamayı sağlar.
Ama bir de normal akıl gücü dışında sahip olunan önemli yetenekler ve potansiyel güçler vardır. Bunların başında zekâ gelir.
Zekâ, zihnimizin öğrenme ve bilgi edinme sürecinde öğrenilenlerin kullanılabilmesini sağlayan, yeni öğrenilenlerin hayata aktarılabilerek fayda sağlanmasını, olaylar ve durumlar karşısında çözümler üretebilme yeteneğidir. Zihnimizin yüksek kullanım oranını ifade eder. Yani insanın anlamasını, algılamasını, düşünme ve öğrenerek eyleme dönüştürebilme becerisinin genel ifadesidir.
Zekâ, düşüncenin ve edinilen bilgilerin insan tarafından kendisine faydalı hale getirilmesinde kullandığı zihinsel faaliyetlerin yoğunluğunu ve yüksekliğini işaret eder. İnsandan insana değişiklik gösterir.
Akıl sağlığı gibi zekâ ve zihin gücü de değişkendir. İnsandan insana ve şartlara göre farklılık gösterir. Önemli olan düşünce ile uyumlu olmasıdır. Çünkü düşünce, akıl potansiyelinin yanında kişiyi diğerlerinden ayıran farklı yeteneklerin de ortaya çıkmasında ana merkez durumundadır.
Herkesin zekâ seviyesinde farklılık ve çeşitlilik olduğu, sergilediği davranışlardan anlaşılacağı gibi yaşam şeklinden, inancından ve uğraşmaya çalıştığı şeylerden de anlaşılabilir.
Bilim adamı, filozof, önemli sanatçı karakterleri, büyük kazançlar elde etmeyi beceren iş insanları gibi normal hayat içerisinde etrafımızda yaptığı meslek itibariyle uzmanlığını ortaya koyan değişik tipleri farklı kılan, tabi ki de sahip oldukları zekâ seviyesi ve zihinsel süreçlerinin yüksek olmasıdır.
Davranışlar ve eylemler de bu yönde ortaya çıkar. Kişinin düşünce şekli ve zekâ seviyesinin yoğunluğu davranışları belirler. Davranışların iyi veya kötü olması her ne kadar içgüdüleri ve bozuk kişilik özellikleriyle alakalı olsa da asıl belirleyici olan unsur düşünce tutarlılığı ve zekânın arınmış halidir.
Zekâyı arındırmak gerekiyor. Kötülükten, çirkinlikten, yıkıcılıktan, zarar verme girişimlerinden uzak tutarak iyiden ve güzellikten yana düşünsel faaliyetlere girmesini sağlamak lazım.
Bedenimiz davranışlarda, eylemlerde ve organik işleyişle ilgili hareketlerde bulunduğu gibi zihinsel ve düşünsel faaliyetlerde de bulunur.
İnancına, değerlerine, yargılarına, kültürüne, ilgili olduğu alanlara, beklentilerine göre giriştiği eylemlerin düşünce boyutu genellikle fayda sağlama veya sosyal yaşama uygun yönde olmalı iken; Şuur kaybı, bilinçsiz hareket tarzı, insandaki yıkıcılık dürtüsü ve tatmin edilemeyen içgüdüler olmadık zararları ve insanı yok eden sonuçları doğurabiliyor.
İnsanı insan yapan da bu bilinç ve şuur halidir. İnsana şahsiyet kazandıran, değer katan veya sorumlu birey haline dönüştüren sağlıklı akıl sahibi olmak, yüksek zekâyı olumlu kanallarda kullanmak, düşünceler sonucu sergilenen davranışları kötülükten arındırarak iyi olana aktarmaya çalışmaktır.
Yapılması gereken, insanların dikkatlerini ve hassasiyetlerini manevi dünyalarında toplamasıdır. Manevi değerlerde oluşan zayıflığı ve düşünce güçsüzlüğünü ortadan kaldırmanın çaresini inancında, ahlaki ilklerde ve iradesini güçlendirmekte aramalıdır.
Düşünülmesi geren şey hastalıklardan vücudu korumak kadar zihnin ve bilincin kötülükten temizlenerek arındırılması ve psikolojik dünyamıza değerleri katmanın çarelerini üretecek girişimlerde bulunulması gerektiğidir.
YORUMLAR