Köydeydik evimizden çıktıktan sonra, iki dakika içinde, kendimizi doğanın içine atabilirdik. Kırdaki bir yeşilliğin içine dalmak, bir dereye ulaşmak, bir tepeye tırmanmak, yiyebilecek bir şeye ulaşmak çok kolaydı. Yalnız veya gurup halinde, insanların olmadığı yerde gezmek, büyük bir özgürlüktür. Kocaman bir kayanın dibinde soluklanmak, heybetli bir uçurumu seyir etmek, bir derenin kenarında suyun sesini dinlemek büyük bir mutluluktu.
Bin bir renkli çiçeklerle bezenmiş kırlarda, güzelliğine doyum olmayan, adını bilmediğimiz bitkilerle, börtü böceklerle karşılamak, büyük bir mutluluktu. Papatyanın, nergisin pırpızekin kokuları bir başka idi. Bazen renkli bir çekirgenin, bazen bir görünen bir kayıp olan kelebeğin peşinde koşuşturmak ayrı bir mutluluktu, çocukluk zaten mutluluktur, doğada, kırda, çeşit çeşit canlının içinde olmak bu mutluluğu katlıyordu.
Soğuk kış günlerinde çocuk hallerimizle, karda yalın ayak gezer, ayaklarımız kıpkırmızı olurdu ve bu bize çok normal gelirdi, hastalanmazdık da!. Çocukluğumda en çok sevdiğim şeylerden biri, uzun kış gecelerinde Çirokvan ve Dengbejleri dinlemekti.
Kozê denilen köyümüz mezrasında, veya hayvan otlağında, çeşitli bitkilerle karşılamak, o engebeli derelerde koşmak, bir düşüp bir kalkmak, seyretmek, koparmak, koklamak, yenilebilenleri yemek, ne güzeldi. Kozê’nın o yabancı incirleri tadını yıllarca unutmadık. Aman ne tattı ne harika bir duygu idi, o sırada his ettiklerimizi hatırladıkça o günlere geri gidiyoruz.
Bu güzelim doğayı görmeyen, yaşamayan bir gün olsun tadını kokusunu almayan şehirli çocukların adına çok üzülüyorum.
YORUMLAR