Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sabahattin Hamidi

RAMAZAN SOHBETİ (5)

     Rahmetten kovulmuş şeytanın şerrinden, bütün mahlukatı yaratan Allah’a sığınırız. Şeytan ki tüm salih amellerimizi, salih işlerimizi engellemek için devreye girer ve bizleri Allah’a giden yolumuzdan alıkoymaya çalışır. O şerden Allah’ sığınıyoruz ve sığınalım. Rahman ve rahim olan yüce Allah’ın adıyla. Onun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca onun emriyle söylüyor ve anlatmaya başlıyoruz. Tüm övgü ve takdirler Allah’a mahsustur. Salat ve selam Kainatın efendisi, rehber ve rahmet Peygamberi efendimiz Muhammed sav’me, tertemiz ehli beytine, onun güzide ashabına ve kıyamete kadar onların izinden şaşmadan yürüyen tüm bahtiyar müminlerin üzerine olsun.

    Değerli okurlar, bugünkü sohbetimizde Orucun Vucûbiyetinin ve Sıhhatinin Şartlarını sizlerle  paylaşmaya çalışacağız inş.

Ramazan orucunun vacip olması için aşağıdaki şartların bulunması gerekir:

1. Müslüman olmak.

Oruç, kâfire vacip değildir. Kâfir, dünyada oruç tutmaya zorlana¬maz. Çünkü kâfir İslâm’a girmedikçe orucunun bir anlamı olmaz. Fakat ahirette, oruç tutmadığından dolayı cezaya çarptırılır. Yine aynı şekilde İslâm’ın diğer farzlarını terk etmesinden ötürü de ceza görür.

2. Mükellef olmak.

Eğer buluğ çağına gelmemiş veya aklı eksikse o kişiden sorumluluk düşer. Mükellef olmayan bir kimse de dinî görevlerden herhangi biri için zorlanamaz.

Bunun delili, Hz. Peygamber’in şu sözüdür:

Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Uyanıncaya kadar uyuyan kimseden, buluğa erene kadar çocuktan, akıllanıncaya kadar deliden.

3. Oruca engel olan veya oruç tutmamayı mubah kılan bir özrün bulunmaması

Oruca engel olan özürler şunlardır:

a. Günün herhangi bir saatinde hayız veya lohusalı olunması.

b. Delilik veya baygınlığın bütün gün devam etmesi.

Günün herhangi bir saatinde kişinin aklı başına gelir veya ayılırsa özrü düşer. Günün geri kalan kısmını, yiyip içmeden geçirmesi gerekir.

Oruç tutmamayı mubah kılan özürler de şunlardır:

a. Sahibini zarara uğratan veya şiddetli bir elem ve gevşekliğe yol açan hastalıklar.

Eğer hastalık, kişinin ölümüne yol açacak derecede ağırsa, o zaman orucu bozması farz olur.

b. 83 kilometreden az olmayan bir sefere çıkmak.

Ancak seferin, mubah bir şey için olması gerekir. Ayrıca seferin bütün gün devam etmesi şarttır. Mukim olduğu ve oruçlu olarak sabahladığı yerden, günün ortasında sefere çıkmaya niyet ettiği zaman orucunu bozması caiz olmaz. Bunların delili, şu ayettir:

Hasta olan veya seferde bulunan kimse, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde orucunu tutsun. (Bakara/185)

c. Oruç tutmaktan aciz kalmak.

Bu bakımdan yaşlılıktan veya şifası umulmayan bir hastalıktan ötürü oruç tutmaya gücü yetmeyen bir kimseye oruç farz değildir. Çünkü oruç, ancak oruç tutabilecek kimseye farzdır. Bunun delili de şu ayettir:

“Oruç tutmaya gücü yetmeyenlere, bir fakirin doyumluğu kadar fidye vardır.”(Bakara/184)

Ayette geçen yutikûnehu kelimesi, yutevvekûnehu şeklinde de okunmuştur. Böyle okunduğunda ‘oruç tutmak için gayret gösterdikleri halde oruç tutmaya güç yetiremeyenler’ anlamına gelir.

İbn Abbas şöyle demiştir.- “Burada kastedilenler, yaşlı erkek ve kadınlardır. Çünkü onların oruç tutmaya güçleri yetmemektedir. Bu yüzden her gün için bir fakiri doyurmaları gerekir.

     Mevlam güç yetirenlerden kılsın. O gücünü hayırda ve hayırlı amelleri yapmayla geçirmeyi nasip etsin.Bu mübarek ayın kıymetini idrak edip hakkını verenlerden eylesin.Mevlam orucumuzu,ibadetlerimizi,teravihlerimizi,dua ve zikirlerimizi katında kabul buyursun.    Amin

 

AYETİ KERİME:

“Oruç gecelerinde kadınlarınıza yaklaşmanız, yani onlarla cinsel ilişkide bulunmanız size helâl kılınmıştır. Çünkü onlar sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtüsünüz. Doğal olarak eşinizle içli dışlı olur, birbirinize sarılıp kucaklaşırsınız. Allah, sizin gereksiz yasaklamalarla boş yere sıkıntılar üreterek kendinize haksızlık ettiğinizi bildiğinden, tövbenizi kabul ederek sizi bağışladı. Bundan böyle, Ramazan gecelerinde bile onlara yaklaşabilir, Allah’ın size yazdığı ve uygun gördüğü cinsel tat elde etme ve çocuk sahibi olma gibi nîmetlerden yararlanabilirsiniz. Böylece, şafağın siyah ipliği beyaz ipliğinden sizce ayrılıp belirginleşinceye, yani tan yeri ağarıp şafak sökünceye kadar yiyip içebilir veya dilerseniz eşinize yaklaşabilirsiniz. Şafak söktükten sonra, yeme-içme ve cinsel ilişkiden uzak durarak, akşam güneş batıncaya kadar orucunuzu tamamlayın.

Fakat mescitlerde i’tikaf hâlindeyken, yani Ramazan ayında, câmi içinde, sürekli ibâdete çekildiğiniz günlerin gecelerinde, kadınlarınıza yaklaşmayın.

İşte bunlar, Allah’ın koyduğu yasaları ve çizdiği sınırlarıdır, bu sınırları çiğnemek şöyle dursun, onlara yaklaşmayın bile! İşte Allah, kötülüklerden sakınıp korunabilsinler diye, insanlara ayetlerini böyle açıklıyor.” (Bakara;187)

Eğer orucu gerçekten ‘tutabilirseniz’ işte ancak o zaman, şu yasaklara harfiyen riayet edebilirsiniz:

 

HADİSİ ŞERİFLER:

*…….Alkame şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Mes’ûd’un be¬raberinde yürüdüğüm sırada Abdullah (R) şöyle dedi: Bizler Peygamber’in beraberinde bulunuyorduk. Peygamber (S): “Kim evlenmeye güç yetirirse evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan en çok men eden, ferci de (yânî ırzı da) en sağlam muhafaza, eyleyendir. Kimin evlenmeye gücü yetmezse oruç tutsun. Çünkü oruç, oruçlu için şeh¬vet kırıcıdır” buyurdu. (15)

*……Muhammed ibn Şîrîn, Ebû Hureyre (ra)’den tahdîs etti ki, Peygamber (sav): “Oruçlu kimse oruçlu olduğunu unutup da yedi¬ği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp) tamamlasın! Çünkü o oruç¬luya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir” buyurmuştur.

 

EFENDİMİZ SAV’DEN DUALAR:

“Allah’ım! Bana sevgini ve kendileriyle sana yaklaşacağım kimselerin sevgisini ver.

Allah’ım, bana lütfettiğin şeyleri, senin sevdiğin şeyleri yapmam için beni güçlü kıl. Allah’ım, sevdiğim şeylerden beni mahrum ettiğin vakit, sevdiğin şeyleri yapmam için bana fırsat ver.”

“Allah’ım! Günahlarımı bağışla. Evimi genişlet, rızkımı arttır, malıma bereket ver.”

“Allah’ım bana verdiğin nimetlerin yok olmasından, sıhhatimin bozulmasından kahır ve gazabına uğramaktan sana sığınırım.”

 

HZ ALİ RA:

Ey yayılacak şeyleri yayan, ey yüceltilecek şeyleri yücelten, ey gönülleri, yaratılışına, istidadına göre kötü yahut iyi kabiliyette halk eden, kulun ve Resulün Muhammed’e en yüce rahmetlerinle rahmet et; en fazla bereketlerinle bereketler ver. O’dur kendinden önce gelip geçen peygamberlerin sonuncusu olan; kapanmış şeyleri açan; hakkı hak üzere ilân edip yayan, ortaya koyan. O’dur batılların coşup köpürüşlerini gideren; sapıklıkların saldırışlarını kırıp geçiren. Peygamberliği yüklenmiştir de senin emrini yerine getirmiştir; tez davranmıştır da razılıkların neredeyse, ne ise onlarda acele etmiştir. İleri gitmekten geri kalmamıştır; azminde gevşek davranmamıştır. Vahyine mazhar olmuş, bildirmiş, ahdini yerine getirmiştir; emrin ne ise o yola gitmiştir. Sonunda din ateşini yalım yalım alevlendirmiş, ana yoldan itmeyenlere yol göstermiştir de gönüller, sınanmalara, suça batmalara uğradıktan sonra hidâyete ermiştir. Apaçık bayrakları dikmiştir, apaydın hükümleri bildirmiştir.

O’dur emniyete eriştirilmiş, âmâna kavuşturulmuş eminin, O’dur senin gizlenmiş, saklanmış bilginin hazînedârı. O’dur herkese yaptığını karşılığı verilecek günde tanığın; O’dur hak üzere gönderdiğin, O’dur halka Resulün.

Allah’ım, manevî gölgende geniş mi geniş bir yer ver ona, ihsanından olasıya hayırlar üstüne hayırlar ihsan et O’na. Allah’ım, kurduğu yapıyı yapı yapanların yapılarından daha yücelt; derecesini katında yükselttikçe yükselt; ışığını ışıttıkça ışıt; onu elçi olarak gönderdiğinde karşılık tanıklığını kabûl et; sözünü razılığınla makbûl et. Sözü adalete tam uygun olsun; gerçeği batıldan ayırsın, bölsün. Allah’ın, güzel yaşayış, nimetler elde ediş yurdunda, dilenen zevklere, istenen lezzetlere nâil olarak, tam inanca, yücelikler bağışlarına kavuşarak, O’nunla bizi buluştur, bizi O’na kavuştur.

 

ÜSTAD BEDİUZZAMAN:

**** Beşinci Nükte: Ramazan-ı Şerifin orucu, nefsin tehzib-i ahlâkına ve serkeşane muamelelerinden vazgeçmesi cihetine baktığı noktasındaki çok hikmetlerinden birisi şudur ki: Nefs-i insaniye gafletle kendini unutuyor. Mahiyetindeki hadsiz aczi, nihayetsiz fakrı, gayet derecedeki kusurunu göremez ve görmek istemez. Hem ne kadar zaîf ve zevale maruz ve musibetlere hedef bulunduğunu ve çabuk bozulur dağılır et ve kemikten ibaret olduğunu düşünmez. Âdeta polattan bir vücudu var gibi, lâyemûtane kendini ebedî tahayyül eder gibi dünyaya saldırır. Şedid bir hırs ve tama’ ile ve şiddetli alâka ve muhabbet ile dünyaya atılır. Her lezzetli ve menfaatli şeylere bağlanır. Hem kendini kemal-i şefkatle terbiye eden Hâlıkını unutur. Hem netice-i hayatını ve hayat-ı uhreviyesini düşünmez; ahlâk-ı seyyie içinde yuvarlanır.                                     .

*** İşte Ramazan-ı Şerifteki oruç; en gafillere ve mütemerridlere, za’fını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor. Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zaîf vücudu, ne derece çürük olduğunu hatırlıyor. Ne derece merhamete ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder. Nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlahiyeye ilticaya bir arzu hisseder ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmağa hazırlanır. Eğer gaflet kalbini bozmamış ise                     …

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER