Paranın lazım olmadığı zaman var mı?
Her şeyimiz, yani hayatımız, günlük alışkanlıklarımız, ihtiyaçlarımız, kaldığımız evler, kullandığımız arabalar, içtiğimiz su, aldığımız gıda, sunulan hizmetler, kullanılan eşyalar, okul ve eğitim sürecimize kadar tüm yaşam parçalarımızın ana merkezinde “Kazanmak” ve “Harcamak” var.
Yani değer taşıyan unsur olarak ihtiyaçların karşılanmasında kullandığımız maddi gücün ifadesi olan “Para” ve sermaye birikimi bir bakıma zorunluluklarımız durumunda. Ayrıca para kazanmak kolay değil. İhtiyaçların giderilmesi noktasında kazanılan ve elde edilen ile harcanan arasında denge yoksa ve arada fark varsa sıkıntılar başlıyor.
Mesele ihtiyaçlar, para kazanmak, harcamak, ihtiyaçları gidermek için çalışarak emek sarf etmek değil. Mesele kazanılanın “Temiz” ve zararsız olması. Daha doğrusu helal sınırlarında, başkalarının haklarının ihlal edilmemesidir.
İşin ilahi boyutunu tartışmaya açmak ve ahiret hayatına yönelik nasihatlerde bulunmak amacımız yok. Söz söyleyecek otoriteler varken, dini hükümlerde bulunmak doğru değil. Haramdan kaçınmanın hassasiyetini ön planda tutmak gerekiyor. Çünkü inancımızın önümüze koyduğu temel kanun “Helal ve Temiz kazançlar” olduğundan, sorgulanması gereken nokta kendi yaptıklarımız oluyor.
İşin ahlak ve toplum boyutunda gözetilmesi gereken temel ilkeleri var.
İnsan sayısı çok…
İhtiyaçlar fazla ve sınırsız!
Ana konu “Para” olunca devreye kazanmak ve elde etmek giriyor. Ama kolay olana kaçmak huyu yok mu? Her şeyde olduğu gibi çalışmamak, yorulmamak, emek sarf etmemek düşüncesi ağır basınca “Sahtekârlık” ve “Üçkâğıt” alıp başını gidiyor.
Her zaman sahtekârlık veya üçkâğıt oyunları tutmayabiliyor. İşi meşrulaştırmak çabası ya da haram olanı unutturmak isteği karşımıza yeni kavramları çıkarıyor. Dini duygular ve inanç sistemimizin ortaya çıkardığı kültürel alışkanlıklar sayesinde dini ilkeleri kendimize uydurma girişimleri açısından sınır tanımıyoruz.“Tefecilik” kavramı akla gelen ilk durak.
Verilen borç miktarının, geri ödenmesi durumunda ortaya çıkan yüksek oranlar yeni bir kazanç kapısı yarattı. Muhtaçlık veya ihtiyaç boyutu insanları istemeyerek bazılarının kucağına oturtuyor. Alınan para miktarının kat kat fazlası geri ödemede hesaplanarak borçlandırma ile insanların boyunlarına yükleniyor.
“Birilerinin yasal olmayan yollarla ve gizli-açık anlaşmalarla borç verdiği parayı hukuki sınırlar üzerinde talep ettiği faiz oranlarıyla birilerine vermesi” dir. Tefeci denilen kişi veya kişilerin borç almak isteyenlere ya da paraya ihtiyacı olanlara verdikleri miktarlar üzerinden geri aldıkları faiz oranlarının sınırı yoktur.Bu oranlar bankaların uyguladığı faiz oranlarını katlayan rakamları önümüze koyuyor.
YORUMLAR