Üç defa çaldığı avukat bürosunun kapı eşiğinde duruyordu Gülten. Başında kırmızı yazması yüzünde yılların yaşanmışlığıyla beraber. Bir süre izledim onu, bunu fark etmiş olacak ki hafif panik halinde hareket etmeye başladı. Bakışlarını kaçırırken defalarca yenildiği hayata denk geldi gözlerim.
-Hayat bazı insanlara gerçekten acımasız, öyle değil mi dedim usulca?
Bu defa gözlerini kaçırmadan cevap verdi, susarak.
Tek kelime dahi etmeden uzun uzun konuştu hem de.
Bazen sadece susmak ister insan, bazen ise sadece içmek.
Biz her zaman helalden yanayız tabi, ama nedendir bilinmez haramdan yana olanlar kazanır.
Bu hayatın bizi sınama şeklidir. Sınanmadan yaşayanlar şanslı doğanlardır. Bu insanlar, şans yoktur var olan şey akıldır derler. Şüphesiz Tanrı bu konuda hepimize adil davranmıştır. Yada bu bizim kendimizi kandırma şeklimizdir.
Kandırmak kendimizi! bu kolaydır, zor olan bunu bir başkasına inandırmaktır.
İnanmak! değil Tanrıya, yalanlara daha mantıklı gelebilir kendilerini kandıranlara.
İnsan neden aldanmak ister ki?
Neden bu kadar çok kandırılmaya ihtiyaç duyar. Gerçekler bu kadar koynumuzdayken neden realist bir bakışı haram kılarız aciz bedenlerimize.
-Gülten bunları söylemiyor sakın yanlış anlamayın onun söylemek istediği şeyler çok başka. Merak ediyorsanız buyurun beraber dinleyelim.
-Geç kaldım Latif bey kusura bakmayın, malum hafta başı kahvaltı, çocuklar, otobüs derken
-Bana bir sade Türk kahvesi yapar mısınız Gülten hanım, bende henüz “uyanamadım”.!
Evet bugün günlerden pazartesi.
Ama ben hepinize keyifli pazarlar diliyorum.
YORUMLAR