Otobüs durağında bekleyen sekiz on kişiydik. Her birimizin yetişmesi gereken bir yerler yahut bir şeyler vardı. Durağın solundaki ağacın güneş gören tarafına geçip bekledim. Hemen önünde orta yaşlı bir adam, elleri nasır tutmuş, belli ki emekçi bir ağabeyimizdi. Onun solunda yaşlı bir teyze, pazardan dönüyor olmalı . Elinde iki poşet birinde elma diğerinde ise portakal. Buna yetmiş olmalı emeklilik maaşından kalan. Şimdi kara kara önümüzdeki ayı düşünüyor zaar. Düşünce silsileri birbiri ardı sıra gelirken, durağa hâkim olan sessizliği, otobüsün motor sesi bölmüştü. Otobüsün sesiyle hepimiz aynı yöne baktık, sürü psikolojisiyle. Doluşmaya başladık otobüse birer birer.
Arkalarda bir cam kenarı bulup oturdum.
Artık ezberime kazınmıştı bu yol, bu duraklar…
Birazdan düz yolumuz bitecek, hafif bir yokuş başlayacaktı. Ardından küçük sıra sıra dağlar…
Ama dur bir dakika!
Küçük dağların hemen eteğinde gezinen yaşlı bir amca vardı. Elinde hasır bir çuval, zor bela büküp belini, yerden bir şeyler alıp hasır çuvala atıyor. Ne toplayıp atıyordu hasır çuvala? Yol kenarındaki çöpleri mi topluyor?
Ne yaptığını anlamak için dikkat kesildim amcaya.
Dikkat kesilince ne topladığını anlamıştım sonunda.
Eskiciye satabileceği eski su şişeleri, demir, çelik topluyordu. Topladıkları çöp değil, emekti.
Akşam sofrasına götüreceği ekmek ve aştı, yahut belki de okuttuğu çocuğun yarın ki harçlığı…
İneceğim durağa yaklaşmakta otobüs.
Yine her şey aynı ,yine her şey sıradan.
İneceğim şimdi bu durakta , aklımda hâlâ yaşlı teyze ve amca..
YORUMLAR