Sıradan bir gün oluyor.
Koştur koştur yetiştiğim otobüs beş dakika daha bekletti bizi
Biz dediğim, ben ve kitabım.
Mehmet Uzun’un “Bir Romanın Hatıra Defteri” adlı kitabı.
Dün harçlığımdan arttırdığım paramla almıştım.
“Her şeye zam” dedikleri, kitapları da etkilemiş olmalı ki tek kitaba 30 lira verdim.
Tabi şehrin seyyar kitapçısıyla sıkı bir pazarlıktan sonra.
Otobüs hareketinden sonra üçüncü durakta yanıma oturan teyzeyle biraz istişare ettik, günümüz salgınından ve maskelerden şikâyetçi hâlâ, zamlara değinmeden edemedik tabi.
Bu konuları yaklaşık iki yıldır konuşmaktan ve bir çare bulamadığımızdan, takıp kulaklığımı devam ettik yola.
Az ilerde bir çocuk bindi, koltuk değnekleriyle.
Ortaokul çağlarında bir öğrenci.
Sırtındaki çantası ve mavi süveteriyle oturdu karşıma.
Ayaklarına kaydı gözüm, bir bacağı yoktu.
Ayakkabısı yeniydi, fakat bir teki yoktu, o ayakkabıyı alırken ne hissettiğini düşündüm ,kendimi yerine koymak istedim yapamadım.Acaba hangi sebepten yitirmişti bacağını,acaba top oynayan çocukları izlemek,seyretmek,koşamamak hep seyirci kalmak,hangi ruh haline koyuyordu onu.
Ailesi yeterli miydi, psikolojisi nasıldı, en çok bunu merak ediyorum.
Annesi oldum birden, zor bir durumdu, Hakikaten zordu. Çocuğunun eksikliğini görmek yetersiz kalmak,nasıl davranacağını bilememek gerçekten zordu.
İnsanların birçok şey ile imtihanı vardı. Çok görmezden geliyorduk. Çok şükürsüz ve çok şikâyetçiydik her şeyden.
Bakmamak için direndim, bakışlarımı yakalayıp utanıp çekinmesin diye, eğdim başımı öne.
Belki de bakışlarımdan, bizim eksikliğimizi görmesin diye bakmadım, bakamadım.
Çok yetersizdik, hep yetersiz kalmaktan endişeleniyorum.
Sırtındaki çantanın ağırlığını vermek istedim insanlara, taşıyın bu yükü tamda yüreğinizin ortasında! Demeyi istedim.
Ver yükünü bize çocuk, eksiklik, kusur sende değil bizde, en çok biz eksiğiz dedim bağıra bağıra.
Bir sonraki durakta indi, beşinci duraktı. Bizim yürüyerek turladığımız durak aralarını o otobüsle gelmek zorunda kalmıştı. Çok hızlı hareket ediyordu, ya kaçmak istiyordu ya da gecikiyordu gideceği yere, indi hızlıca.
Ardından baka kaldım.
Affet bizi çocuk, en çok biz eksiğiz.
YORUMLAR