Ancak şeytan, karşı durulmaz bir kuvvet olarak tasavvur edilmemelidir. Cenâb-ı Hak her ne kadar imtihan îcâbı ona mühlet ve bazı imkânlar vermişse de sınırsız bir kuvvet ve salâhiyet vermemiştir.
Kur’ân’da onun tuzaklarının zayıf olduğu, insanlar üzerinde zorlayıcı bir hâkimiyetinin bulunmadığı, kötülüğe dâvetten öte bir şey yapamadığı beyan edilmektedir.
[16] Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“(Kıyamet günü hesapları görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki: «Şüphesiz Allah size gerçek olanı vaad etti, ben de size vaadlerde bulundum ancak yalancı çıktım.
Zaten benim size karşı istediğim her şeyi yaptıracak bir gücüm yoktu. Ben, sadece sizi (inkâra ve günahlara) çağırdım, siz de benim dâvetime hemen koştunuz.
O halde beni yermeyin, kendinizi ayıplayıp yerin! Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz!
Şüphesiz ben, daha önce sizin beni (Allah’a) ortak koşmanızı reddetmiştim» Elbette zâlimler için elem verici bir azap vardır.” (İbrahim, 22)
Şeytanı musallat eden ve kahredip uzaklaştıran şey nedir?
Keşif ehli bir zât, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretlerinin yanına gider. Şeytanın, onun yanından hızla kaçtığını görür. O zât, Cüneyd-i Bağdâdî’nin yanına yaklaşınca, yüz hâllerinden, onun çok öfkelenmiş olduğunu anlayıp sorar:
“–Ey Cüneyd! Biliyoruz ki insan öfkelenince şeytan ona yaklaşır. Fakat çok öfkeli olduğunuz hâlde, şeytan niçin sizden kaçıyor? Bunun hikmeti nedir?”
Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şu cevâbı verir:
“–Bilmez misiniz ki biz nefsimiz için kızmayız. Başkaları, nefisleri için kızdıklarından şeytan onlara musallat olur. Bizim kızmamız Allah için olduğundan, şeytan bizden, kızdığımız zaman kaçtığı gibi başka hiçbir zaman kaçmaz.”
YORUMLAR