RAMAZAN SOHBETİ:(20) - Batman Pusula Gazetesi
Öğle Vakti a 13:02
Batman AÇIK 22°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

RAMAZAN SOHBETİ:(20)

ramazan sohbeti̇:(20)
0

BEĞENDİM

Haber: Admin

Spread the love

HÜMEZE SURESİ.(2)

Allah korusun işte şu anda Müslümanların içine düştükleri durum.

1. Hümeze’nin dille, Lümeze’nin de fiille, davranışla insanları incitmek olduğu söylenmiştir. Hümeze insanları arkadan çekiştirmek, gıyaplarında insanların şeref ve haysiyetlerini yaralamak, Lümeze de yüzlerine karşı kaş-göz hareketleriyle insanları alaya almayı, küçük düşürmeyi, rahatsız etmeyi alışkanlık haline getirmektir. Her iki kelime de bu işi çokça yapmayı, âdet haline getirmeyi anlatır.

Gerek insanların arkalarından, gerekse yüzlerine karşı onların namus ve şerefleriyle oynayan, onları incitip rahatsız eden, gıybet eden, kovuculuk yapan, insanların etini yiyen, şeref ve haysiyetlerini kemiren, insanlara onların hoşuna gitmeyecek ve onurlarını kıracak lâkaplar takan, insanlarda kusur arayan, onların avretlerini açmaya çalışan, insanlar arasında zevzeklik ve maskaralıklar yaparak hem kendisi gülen, hem de insanları güldürmeye çalışan ve bu özellikleri alışkanlık haline getiren her bir Hemmaz ve Lemmaz cehenneme gitsin. Onlara veyl olsun, diyor Rabbimiz.

2. “Ki o mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.”

                Bu adam mal toplayıp biriktiren ve onu saydıkça sayan bir kimsedir. Evet bu adam varlıklı bir adamdır, servet sahibi bir kimsedir. Zaten bu istikbarının sebebi de buradan kaynaklanmaktadır. Mal ve servet çokluğunun üstünlük sebebi olduğuna inanmaktadır. Halbuki mal çokluğunun iman yönünden hiçbir üstünlüğü yoktur. Mal ve servet çokluğunun Allah katında hiçbir değeri yoktur. Ama Allah kıstasına değer vermeyen bu tip insanlar, kendilerince malın, mülkün üstünlük sebebi olduğuna inandıkları için mal toplarlar ve sayarlar.

                Buradaki sayma işini şöyle anlamaya çalışıyoruz: Adam toplama, yığma adına mal toplamış, onu saymış ve Allah yolunda harcamamıştır. Veya işi gücü mal toplamak olduğu için, gece-gündüz toplamayı düşündüğü için, bu mal toplama düşüncesi onu meşgul ettiği için, Allah’ın kendisinden istediği diğer kulluk birimlerini düşünecek zamanı kalmamıştır. Malı-mülkü, mal toplama işini zikir haline getirdiği için başka şeyler yapmaya imkânı kalmamıştır. Yani mal toplamak, yığmak ve saymak onun zikri, fikri ve virdi olmuştur. Aklını, fikrini bu işe öyle bir takmış ki, ölümü, ahireti, hesabı, kitabı onun kadar düşünemez hale gelmiştir.

Veya gündüz mal toplamış gece de onu saymıştır. Gecesini de gündüzünü de bu işe tahsis etmiştir.

Veya gelecek için, istikbal endişesiyle sürekli mal peşinde koşmuş, ama istikbalini garanti altına alma adına Allah için onu Allah yolunda harcamayıp tutmuştur. Yani malın hakkı ve hukuku ile değil de adediyle meşgul olmuştur. Malının sayısını, miktarını muhafaza etmiştir ama ona ilişkin Allah’ın emirlerini zayi etmiştir.

Veya malıyla insanların gündemlerine girmeyi planlamıştır. Veya malıyla sayılmak istemiştir. Malı sebebiyle saygınlık kazanmayı hedeflemiştir. Yani ölümünden sonra da malıyla mülküyle namının, şöhretinin sürmesini istemiştir.

                Veya Malını oradan buradan toplamıştır. Yani o malın iktisap yerlerini Allah’a sormamıştır. Allah’ın helal-haram sınırlarına riayet etmeden mal toplamış, bu konuda Allah yasalarına riayet etmemiştir.

Mevlam bu sıfatlardan uzak duranlardan eylesin. İmanı ve amelleri tehlikeye sokan bu tür amellerden ve bu amelleri yapmaktan uzak tutsun. Müstakim yol üzerinde ayaklarımızı sabit kılsın. AMİN

AYETİ KERİMELER:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!

Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne gönderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor ve söylüyoruz:

1. Elif, Lâm, Mîm. Ey hidayet isteyenler, mutlak hakikate ulaşmayı arzu edenler! İşte buyurun, size hidâyetin kaynağı: Kur’an-ı Kerim! Siz insanların dilini ve harflerini kullanan, son derece açık ve anlaşılır bir kitap! Elif, Ba, Lâm, Mîm gibi, sizin pek iyi tanıdığınız ve kullandığınız şu harflere bir bakın; ilâhî kudret, bu sıradan harfleri nasıl da mükemmel bir uyumla yan yana dizerek, olağanüstü güzelliği karşısında insanların ister istemez secdeye kapandığı, bir tek sûresinin dahî benzerini yapmakta beşeriyetin acze düştüğü eşsiz bir kitap ortaya koydu:

2. İşte şu kitap, toplumun ve bireyin temel hayat prensiplerini çizen bu ilâhî yazgı var ya, kendisinde hiç şüphe yoktur, insan aklını şüpheye düşürebilecek hiçbir çelişki, eğrilik, tutarsızlık yoktur onda. Öyleyse, gönlünü aç ve onu içtenlikle oku; okudukça göreceksin ki, bu sözler yüce Yaratıcıdan gelen hakîkatin ta kendisidir. Fakat bu kitap, kötülüğü, çirkinliği tercih eden kimseler için değil; her türlü fenâlıktan titizlikle sakınan, doğruya ve güzelliğe ulaşmayı arzu eden o takvâ sahipleri için bir kılavuz, bir yol gösterici, bir hidâyettir. Şu hâlde, tüm insanlığa doğru yolu gösteren bu kitap, ancak takvâ sahiplerini hedefe ulaştıracaktır. Peki, kimdir bu takvâ sahipleri?

 

HADİSİ ŞERİFLER:

Ebu Hüreyre (RA) ‘den rivayet edildiğine göre, Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Oruç (günah¬lardan koruyan) bir kalkandır. Sizden biriniz oruç tuttuğu zaman kötü söylemesin ve boş konuşmasın. Bir kimse oruçlu olanla çatışırsa yahut ona çirkin söz söylerse, iki defa: Ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin.”

*Ebu Hüreyre’den ra’den  Resûlullah sav şöyle buyurmuştur:

“Üç kimse vardır ki, onların duası geri çevrilmez: İftar edinceye kadar oruçlunun duası, adalet üzere bulunan idarecinin duası, haksızlığa uğra¬mışın duası…” diye buyurmaktadır.

PEYGAMBER EFENDİMİZ SAV’DEN DUA:

“Allah’ım!Senden yoluna bağlı,itaatkar,Senden korkan ve Sana yalvarıp yakaran kalpler isteriz.Allah’ım!Senden mağfiretini gerektirici ve bizi azaptan kurtarıcı azimetle işleyeceğimiz ameller,bütün günahlardan uzak kalmamızı, her iyiliği işleyebilmemizi, cehennem azabından kurtulup,cennete nail olmamızı isteriz.” 37.

HZ ALİ RA:

Allah’ın beyanıyla faydalanın; Allah’ın öğüdüyle öğütlenin; O’nun öğüdünü kabul edin, tutun. Çünkü Allah, sizin özürler getirmenize karşı açık deliller serdetti; sevdiği işleri size bildirdi; hoşlanmadığı şeyleri anlattı; bütün bunları da buyruklarına uymanız, nehyettiği şeylerden kaçınmanız için izhâr etti.

Gerçekten de Allah’ın Resulü, Allah’ın salâtı O’na ve soyuna olsun, şüphe yok ki cennet hoşa gitmeyen şeylerle kaplanmıştır, cehennem de isteklerle kaplanmıştır buyurmuştur. Bilin ki hiç bir tâat yoktur, ancak tabiatın hoşlanmadığı şeye dayanır ve hiç bir isyân ve suç yoktur, ancak nefsin isteğine, dileğine bağlanır. Allah rahmet etsin şehvetinden kaçınan, nefsinin dileğini söküp atan kişiye; çünkü şu nefis, insanı olmayacak şeylere sürükler, götürür; insan, onun dileklerini söküp atmadıkça boyuna onun dileğine uyar, suça, isyâna düşer gider. Bilin ki Allah kulları, inanan, nefsinden zanlara düşerek, onun düzeninden emin olmadan sabahlar, akşamlar; boyuna nefsini ayıplar, onu kınar durur.

Sizden öncekiler gibi olun; sizden önce gidenlere uyun; onlar, dünyada, göçecek kişiler gibi çadır kurdular, konaklardan göçen kişiler gibi konakları bırakıp göçtüler……

 

ÜSTAD BEDİ’UZZAMAN HZ:

21.MEKTUP

Birinci Makam

Şu kelâm-ı tevhidînin on bir kelimesinin herbirinde birer müjde var. Ve o müjdede birer şifa ve o şifada birer lezzet-i mâneviye bulunur.

Birinci Kelime,”LAİLAHE İLLALLAH”ta şöyle bir müjde var ki:

Hadsiz hâcâta müptelâ, nihayetsiz a’dânın hücumuna hedef olan ruh-u insanî şu kelimede öyle bir nokta-i istimdad bulur ki, bütün hâcâtını temin edecek bir hazine-i rahmet kapısını ona açar. Ve öyle bir nokta-i istinad bulur ki, bütün a’dâsının şerrinden emin edecek bir kudret-i mutlakanın sahibi olan kendi Mâbudunu ve Hâlıkını bildirir ve tanıttırır, sahibini gösterir, mâliki kim olduğunu irâe eder. Ve o irâe ile, kalbi vahşet-i mutlakadan ve ruhu hüzn-ü elîmden kurtarıp, ebedî bir ferahı, daimî bir süruru temin eder.

İkinci Kelime:”O TEKTİR” Şu kelimede şifalı, saadetli bir müjde vardır. Şöyle ki:

    Kâinatın ekser envâıyla alâkadar ve o alâkadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan, O TEKTİR”  kelimesinde bir melce, bir hâlâskâr bulur ki, onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır. Yani, O TEKTİR”  mânen der: Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme. Onlara temellûk edip boyun eğme. Onların arkasına düşüp zahmet çekme. Onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Herşeyin anahtarı Onun yanında, herşeyin dizgini Onun elindedir. Herşey Onun emriyle hâlledilir. Onu bulsan, her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.

Üçüncü Kelime “O’NUN ORTAĞI YOKTUR”Yani, nasıl ki ulûhiyetinde ve saltanatında şeriki yoktur; Allah bir olur, müteaddit olamaz. Öyle de, rububiyetinde ve icraatında ve icâdâtında dahi şeriki yoktur.

Bazen olur ki, sultan bir olur, saltanatında şeriki olmaz; fakat icraatında, onun memurları onun şeriki sayılırlar ve onun huzuruna herkesin girmesine mâni olurlar, “Bize de müracaat et” derler. Fakat Ezel-Ebed Sultanı olan Cenâb-ı Hak, saltanatında şeriki olmadığı gibi, icraat-ı rububiyetinde dahi muinlere, şeriklere muhtaç değildir. Emir ve iradesi, havl ve kuvveti olmazsa, hiçbir şey hiçbir şeye müdahâle edemez. Doğrudan doğruya herkes Ona müracaat edebilir. Şeriki ve muini olmadığından, o müracaatçı adama “Yasaktır, Onun huzuruna giremezsin” denilmez.

İşte, şu kelime ruh-u beşer için şöyle bir müjde verir ki:

İmanı elde eden ruh-u beşer, mânisiz, müdahâlesiz, hâilsiz, mümanaatsız, her hâlinde, her arzusunda, her anda, her yerde o ezel ve ebed ve hazâin-i rahmet mâliki ve defâin-i saadet sahibi olan Cemîl-i Zülcelâl, Kadîr-i Zülkemâlin huzuruna girip hâcâtını arz edebilir. Ve rahmetini bulup kudretine istinad ederek kemâl-i ferah ve süruru kazanabilir.

 

NECİP FAZIL KISAKÜREK:

Gençliğine güvenip te vakit çok erken derken;

Bir bakmışsın elveda bile diyememişsin giderken

ALLAH bir demektense, ecel teri dökerken

Ölüversem, beklenmez bir anda ALLAH bir derken

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Garzan Çayı’nda balıklar telef oldu

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.