Ekonomimiz sanki eski bir plak gibi... Acı dolu şarkımızın sonuna geldik derken, birileri plağın iğnesini alıp en başa koyuyor. 1970’lerde miyiz, 2025’te mi belli değil.
Eski Türk filmlerine baktığınızda, vatandaşın, emeklinin, çalışanın, memurun sıkıntıları hep aynı: Günbegün gelen zamlar. Hatta Şener Şen’in unutulmaz repliği gelir akla: Kasaba gidip bir kilo et isteyen adam, sadece yarım kilo kıyma alabileceğini öğrenince şaşkınlıkla sorar: “İnekler mazotla mı besleniyor da haberimiz yok?” Bugün vatandaşa sorsanız, aynı serzenişi duyarsınız. Benzine zam gelir, kırmızı etin fiyatı fırlar.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana, liderlerimiz kimi şapka salladı, kimi el salladı, ama ne enflasyona ne de zam yağmuruna bir çare bulabildi. Kalkındık diyoruz, güzel günler yakında diyoruz ama dönüp baktığımızda ekonominin yine bataklığa saplandığını görüyoruz. Enflasyon tavan yapmış, mücadele ise yetersiz. Bu sorun nasıl çözülemez hâlâ anlamak zor.
Ekonomi profesörlerimiz, üniversitelerde ders veren değerli hocalarımız nerede? Yıllardır öğrenciler yetiştiriyorlar ama ülke hâlâ zam yağmuru altında. Ya bir yerlere çok fazla para harcıyoruz ya da ekonomi yönetimimizde temel bir sorun var. Belki de paranın değerini bilmiyoruz.
Sanayi Bakanı “Her şey yolunda” diyor, Turizm Bakanı “Güzel günler yakında” diyor, Ekonomi Bakanı da “Endişeye gerek yok” diyor. Bu toz pembe tabloda bir tek vatandaş yok. Sabit gelirli vatandaşın ev alma, araba sahibi olma hayali bir yana, kirasını ve ulaşım masraflarını dahi zor karşılıyor. TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları da vatandaşa güven vermiyor.
Ekonomiyle ilgili her konuşmada aynı terane: Yüksek enflasyon, pahalılık ve belimizi büken kambur... Vatandaş olarak bu yükü daha ne kadar taşıyabiliriz bilmiyorum. Tek bildiğim şey, bu enflasyon kamburunu atmadıkça huzuru bulmamızın mümkün olmadığı...
Artık birileri bu döngüyü kırmalı. Ekonomik kaderimizde yeni bir sayfa açılmadıkça, 70’lerden kopmak da mümkün olmayacak gibi görünüyor.